MİMAR KOCA SİNAN

Kayseri’den İstanbul’a, Mekke’den Vişegrad’a kadar geniş bir coğrafyada inşa ettiği yüzlerce muhteşem eseriyle hâlâ yaşamakta ve biz mirasçılarına seslenmekte olan Mimar Koca Sinan, mütevazı bir kasabada gayrimüslim bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelmiştir. Yeryüzünde belki de hiçbir mimara nasip olmayacak sayı ve nitelikte eserler üretmeyi başarmış, mesleğini büyük bir aşk ve heyecanla icra edebilmiş, ait olduğu toplumun değerlerinin idrak ve bilincini taşıyarak her daim yenilik peşinde koşabilmiş, imza ve mühürlerinde “Değersiz ve muhtaç kul, Hassa Mimarlarının Başı” anlamına gelen “El Fakir-ül Hakir, Ser Mimaran-ı Hassa” mahlasını kullanarak her daim mütevazı olmayı başarabilmiş ve içinde bulunduğu tabiata saygı duyarak Mimarbaşılık yaptığı 50 yıl boyunca dünyayı güzelleştirme çabası peşine düşmüş Mimar Koca Sinan, Türk-İslam Mimarlık Tarihine ismini altın harflerle nakşetmiştir. Günümüz mimarlık ve mühendislik camialarındaki sağduyulu kesimlere ulaşma amacıyla 2007 yılında yola çıkan Mimar Sinan Müşavir Mühendis ve Mimarlar Birliği olarak bizler de Mimar Sinan’ın güzel ismini Derneğimizde büyük bir onur ve gururla taşımaktayız.

İstiklal Şairimiz Mehmet Akif Ersoy’un;
“Yıkmak insanlara yapmak gibi kıymet mi verir?
Onu en çolpa herifler de, emin ol becerir.
Sâde, sen gösteriver “İşte budur kubbe” diye,
İki ırgatla iner şimdi Süleymaniye.
Ama, “Gel kaldıralım” dendi mi, heyhat o zaman,
Bir Süleyman daha lâzım, bir de Sinan”

Beyitlerinde belirttiği gibi, dünyayı üreterek tezyin eden ve “yıkmaktan” değil, hep “yapmaktan” yana tavır alan derin bir anlayışa sahip müstesna bir şahsiyet için bugün burada toplanmış bulunuyoruz. Vefat etmeden hemen önce şair dostu Sâî Mustafa Çelebi’ye yazdırdığı tezkerelerin bir bölümünde; “Dünya durdukça, eserlerimi gören akl-ı selim sahiplerinin çabamın ciddiyetini gözönünde bulundurarak onlara insaf ile bakacaklarını ve beni hayırlı dualarla anacaklarını umarım, inşallah” diyerek bizlerden umduğu beklentilerini dile getiren Sinan Ustaya duyduğumuz minnet ve şükran hislerini kelimelere dökerken büyük bir acziyet içerisinde olduğumuzu sizlerle paylaşmak isteriz.

“Odur şimdi zamâne feylesûfu,
Binâ ahvâlinin keskin süyûfu,
Kamu üstâdın oldur rehnümûnu,
Ki kûh-i deşt ânın olmuş zebûnu,
Geçer hükmü ânın ka’r-ı zemîne,
Ki her sözü değer dürr-i semîne,
Âna vermiş Hüdâsı çok kerâmat,
Komuş sadrında ânın özge hâlât,
Aristolar göreydi ol ferîdi,
Olalardı ânın candan müridi”

Devrin en önemli şairlerinden Eyyûbî’nin, Kanuni Sultan Süleyman’ın ağzından Mimar Sinan için nakşettiği bu beyitlerde Mimar Sinan’ın zamanın filozofu ve yapı işlerinin keskin kılıcı olduğundan dem vurulup bütün ustaların rehberi olduğu, dağların ve çöllerin onun önünde aciz kaldığı ifade edilmektedir. İnşa etmiş olduğu su yapılarıyla yerin derinliklerine de hükmedebilmiş Mimar Sinan’ın sözlerinin inciden bile pahalı olduğu ve Allah’ın ona birçok keramet nasip ettiği belirtilen, ayrıca “Aristo görseydi onun müridi olurdu” denilerek yüceltilen büyük ustanın bütün kesimler tarafından büyük beğeni ve ilgiyle karşılandığı yadsınamaz bir gerçektir.

Kayseri’nin ücra bir kasabasında mütevazı bir ailenin çocuğu olarak başlayan yaşam serüveninde Osmanlı Devleti’nin en önemli makamlarına kadar yükselerek memleketin her köşesine taşlarla nakşettiği şiirlerle, yüzyıllar sonrasında bile hâlâ bizlere ilham olan Mimar Koca Sinan üstâdımızı rahmet, minnet ve şükranla anıyoruz. Önemini her geçen gün daha da idrak ettiğimiz değerli mirasına sahip çıkacağımızın sözünü vererek, yazımızı Sâî Mustafa Çelebi’nin Mimar Sinan için kaleme aldığı mezartaşındaki kitâbenin son beyti ile taçlandırmak istiyoruz;

“Geçti bu demde cihandan, Pir-î Mimarân Sinan”